Japon takımı Sanfrecce Hiroshima’da yardımcı antrenörlük yapan Türk futbol adamı Serhat Umar, Japon futbolunun gelişimine değindi.
Hemen her Türk futbolseverin hayatına Tsubasa Ozora ile giren Japon futbolu A Milli Takımımızın üçüncülükle tamamladığı 2002 Dünya Kupası’ndaki son 16 eşleşmesiyle yakından tanık olduğumuz bir organizasyona dönüşmüştü.
Bu turnuvanın üzerinden 20 yıldan uzun bir zaman geçmesinin ardından o dönemlerde Avrupa’da sadece Hidetoshi Nakata ile temsil edilen Japonya futbolu artık Avrupa’ya düzenli şekilde futbolcu ihraç eden ve Almanya ile İspanya’nın da bulunduğu Dünya Kupası grubundan lider çıkabilen bir yapıya evrildi.
Kariyerini daha önce ülkemizde Galatasaray ve Eskişehirspor’u da çalıştıran Michael Skibbe ile birlikte Japonya Sanfrecce Hiroshima’da geçiren ve burada şampiyonluk mücadelesi veren Türk antrenör Serhat Umar, ülke futboluna ilişkin merak edilenleri GOAL Türkiye editörlerinden Uğur Aktan’a açıkladı.
Şubat 2022’den bu yana Hiroshima takımında daha önce Türkiye’de de görev yapan Michael Skibbe ile birlikte çalışıyorsunuz. Japonya’nın yanı sıra kariyeriniz uzun bir süre Türkiye’de ve Almanya’da şekillenmişti. Avrupa’dan Japon futboluna geçiş nasıl bir süreçti? Japon kültürüne ve futboluna uyum sağlarken zorluk yaşadınız mı öncelikle bunu öğrenelim istiyorum.
Aslında Şubat’ta değil Mart ayında başladık göreve çünkü o dönem pandemi nedeniyle ülkeye giriş yapılamıyordu. Skibbe hocamız bana bu teklifle geldiğinde açıkçası şaşırdım çünkü Japonya bize oldukça uzaktı. Hoca 2002 yılında Güney Kore ve Japonya’da düzenlenen Dünya Kupası sırasında burada bulunmuştu. O dönem Almanya Milli Takımı’nda Rudi Völler’in yardımcısıydı ve final oynamışlardı. Dolayısıyla Japonya onun zaten tanıdığı ve bildiği bir bölgeydi ama benim için tamamen kapalı bir kutuydu.
Hoca Japonya’nın benim çok hoşuma gideceğini söylemişti ama ilk başta biraz tedirgindim çünkü Japonya’ya ve hatta daha doğrusu Asya’ya daha önce hiç gelmemiştim. Hayatımın en uzun uçuşuyla Japonya’ya geldim ve açık konuşmak gerekirse gelirken bazı önyargılarım vardı ama tüm bu önyargılarımın ortadan kalktığını söyleyebilirim. Buraya gelmek hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biriydi.
Burayı kendine has ve henüz hiç bozulmamış bir dünya gibi düşünebilirsiniz. Japon halkı gerçekten çok dürüst. İnsanlara karşı çok saygılılar ve sevgi gösteriyorlar. Japonya sanki anne ve babalarımızın bizlere küçükken anlattığı Türkiye’nin eski, insan ilişkilerinin daha sıcak ve samimi olduğu dönemleri yaşıyor gibi. Örf ve adetlere gerçekten çok önem veriyorlar ve hala sürdürüyorlar. Bu gerçekten çok hoşuma gidiyor. Yerlerde çöp göremezsiniz ve güvenlik konusunda da kendinizi her zaman rahat hissediyorsunuz.
Yemek konusunda bazı tereddütlerim vardı. Suşiyi Türkiye’de Almanya’da da tüketiyordum. Genelde deniz ürünleri tüketiyorlar ve her şey her zaman taze. Yemek konusunda hiçbir sıkıntı çekmedim. Hatta yemek tarzımı değiştirdim ve kendimi daha sağlıklı hissediyorum. Beni uzun zamandır görmeyen arkadaşlarım gençleştiğimi söylüyorlar. Bu tabii ki buradaki hayat tarzıyla da alakalı.
Japonya müthiş sabırlı bir ülke. Sabırlı değilseniz burada sabrı da öğreniyorsunuz. En basitinden bir kahve söylediğinizde genelde bir dakikada hazır olmasını istersiniz ama Japonya’da kahveler beş dakikada geliyor ve geldiğinde neden beş dakikada geldiğini içerken anlıyorsunuz çünkü ne kadar emek verildiğini hissedebiliyorsunuz.
Japonya’da işini iyi yapmak en önemli şey diyebilirim ve sektör ne olursa olsun herkes her konuda işini mümkün olan en iyi şekilde yapmaya çalışıyor. Bu futbol konusunda da böyle. Japonya’nın bir teknik direktörün çalışabileceği en rahat ülke olduğunu söyleyebilirim çünkü iş ahlakı inanılmaz yüksek seviyede.
Burada kadroya giremeyen bir futbolcu size asla trip atmaz ve daha fazla çalışıp daha fazlasını yapması gerektiğini düşünür ve bunu bir ay değil bir sezon boyunca yapıyorlar. Belki içlerinde bazı hayal kırıklıkları yaşıyorlar ama bunu dışarıya yansıtmıyorlar. Keza kulüpler de son derece sabırlı davranıyor diyebilirim.
Gamba Osaka’nın hocası Dani geçen sezon çok kötü bir sezon geçirdi ve küme düşmekten son anda kurtuldular ama kulüp onunla yeni sözleşme imzaladı ve şu an Gamba Osaka şu anda dördüncü sırada. Biz de geçen sezon sakatlıklar ve pandeminin de etkisiyle 11 maç üst üste galip gelemedik. O dönemde kulübün sahibi altı sene sonra antrenman tesislerine geldi.
Açık konuşmak gerekirse 11 maç kazanamama biraz tedirginliğe neden olmuştu ama kulübün sahibi altı sene sonra tesislere ziyarete geldi ve tüm takıma küme düşsek bile teknik kadronun sonraki sezon da görevine devam edeceğini açıklayarak gitti. Sonrasında hiç maç kaybetmedik ve ligi üçüncü sırada tamamladık. Japonya’da yaptığınız işe ve özverinize saygı gösteriyorlar. Onlar için en önemli şey bu. Burada iş aileden önce gelir ve işi layıkıyla yapmamak kültüre çok aykırı.
Getty
Japon futbolu son yıllarda adından çok sık söz ettirmeye başladı. Son Dünya Kupası’nda Hajime Moriyasu yönetiminde İspanya ve Almanya’yı 2-1’lik skorla geçerek, Almanya gibi bir favorinin turnuvaya grup aşamasında veda etmesine neden oldular. 2023’te aynı Almanya’yı hazırlık maçında 4-1 yendiler ki bu Hansi Flick’in milli takımın başındaki son maçı oldu ve Türkiye’yi de 4-2 mağlup ettiler. Japon futbolunun bu gelişiminin ardındaki sır nedir?
Moriyasu daha önce bizim takımımızda görev yapmış ve şampiyonluklar kazanmış son derece saygın bir teknik direktör. İşine oldukça bağlı ve saygın bir insan. Japon futbolunun seviye atlamasında büyük bir katkı sağladı. Japon futbolu her geçen gün gelişiyor ve önümüzdeki 10 yılda Avrupa’ya çok sayıda oyuncu ihraç edeceklerini düşünüyorum. Altyapı, akademi ve üniversite sistemini çok iyi oturtmuşlar.
Bunların her biri birbirine bağlı bu sayede hem yetenek gözden kaçmıyor hem de yetenekleri çok iyi bir şekilde yetiştiriyorlar. Burada oyuncular hem okuyor hem de yüksek seviyede futbol oynuyorlar ve üniversiteden sonra profesyonel takımlarına geri dönüyorlar. Tabii ki bazı futbolcular üniversite okumamayı seçiyor ama bunun da sadece yüzde 10 olduğunu söylemeliyim. Altyapı eğitiminde tekniğe büyük önem gösteriyorlar. Neredeyse her oyuncunun sağ ve sol ayağı aynı seviyede.
Şimdi hocam bu kadar iyilerse, koy Barcelona’ya oynasınlar diyeceksiniz ama Japonların da handikaplı olduğu konular var. Buradaki oyuncuların biraz özgüven problemleri var. Japonların hata yapma korkusu çok yüksek. Onların özgüvenini yükselttiğiniz an büyük verim alırsınız. Bazı oyuncuları antrenmanda izlerken gözlerinize inanamazsınız. Milli takıma baktığınızda genelde Avrupa’dan oyuncuların oynadığını görürsünüz çünkü Avrupa’daki antrenmanlar özgüveni yükseltiyor ve üst seviye futbola hazır hale geliyorsunuz.
Türkiye’de oynayan Japon futbolcu dendiğinde aklıma gelen ilk isim Beşiktaş forması giyen Kagawa. Şu an Japonya’da oynayan ve Süper Lig’de iz bırakabilecek oyuncular var mı?
Bir dönem Antalyaspor’da oynayan Shoya Nakajima’yı da bu gruba dahil edebiliriz. Son olarak Göztepe kiralık olarak Southampton’dan Kursu Matsuki’yi transfer etti. Çok genç olmasına rağmen burada FC Tokyo’da takım kaptanıydı ve bence müthiş yeteneklere sahip bir oyuncu. Göztepe’nin ondan çok verim alacağına eminim.
Japonlar fiziksel olarak seri ve hızlılar ama maç için gereken fiziksel güce henüz hepsi sahip değil. Avrupa’daki antrenmanlar belirli bir sürecin ardından bu oyuncuları hazır hale getirebilir ama bir bocalama dönemi kaçınılmaz görünüyor.
Bunu Süper Lig’den Real Madrid’e giden Arda Güler de yaşadı bildiğiniz gibi. Zaten Matsuki de bildiğim kadarıyla hamstring sakatlığı yaşadı. Avrupa’da oyun daha hızlı ve daha güç odaklı oynanıyor ama buradan Türkiye’ye gidip katkı yapabilecek çok oyuncu var. Salzburg’un yeni transferi Takaumu Kawamura bundan birkaç ay öncesine kadar bizim oyuncumuzdu ve eminim ki Avrupa’da müthiş bir dönem geçirecek. Blackburn Rovers’ın yeni transferi Yuki Ohashi de bizim oyuncumuzdu ve transfer olduktan sonra oynadığı üç maçta da gol atmayı başardı.
Türk takımları buradan genelde yabancı oyuncular bakıyorlar ama Japon oyuncuların da ciddi katkılar verebileceğini düşünüyorum. Japon oyuncuların sadece yarım sezonluk antrenman temposu kazanmasıyla beraber içinde bulundukları takımın disiplinine, ahlakına ve seviyesine büyük katkı yapacağına inanıyorum. Türkiye’deki scoutların biraz daha bu taraflara yönelmesi gerekiyor çünkü oyuncular şu an düşük bedellerle alınabilir.
Getty
Ligde şu anda 46 golle en fazla gol atan takımsınız ve aynı zamanda en iyi averaja sahip olan takım da Hiroshima. Liderin sadece dört puan gerisindesiniz ve bitime 12 hafta var. Bu hafta oynayacağınız Nagoya maçı sonrasında beş maçın dördünü iç sahada oynayacaksınız ki bu maçlardan biri lider Machida karşısında olacak. Şampiyonluk yarışı hakkında neler söylemek istersiniz?
Üç seneden beri buradayız. İlk senede iki kupa finali oynadık ama birini ne yazık ki alt lig takımına karşı penaltılarla kaybettik ama lig kupasın kazandık. İki senemizde de üçüncü bitirdik ve şimdi dört kulvarda devam ediyoruz. Şu an Avrupa Ligi olarak görebileceğimiz Asya Şampiyonlar Ligi 2’de de mücadele ediyoruz.
Japonya Ligi o kadar ilginç bir lig ki takımların seviyesinin birbirlerine çok yakın olmasından ötürü herkes herkesi yenebiliyor. Bu yüzden bizim için kolay maç yok. Mesela ligin ilk yarısını oldukça kötü geçiren Shonan takımı ligin ikinci yarısında harika bir çıkış yaptı ve son beş maçta 13 puan topladılar. Biz her sezon antrenör ekibi olarak bu yıl kim düşer tahminleri yapıyoruz ama bu zamana kadar birimiz bile tutturamadık çünkü tahmin etmesi gerçekten çok zor bir lig oynuyoruz.
Vissel Kobe’nin kadro kalitesine sahip olmadığımız bir gerçek. Ya da Kashima’nın yıldızı Yuma Suzuki gibi veya Yokohama’nın sahip olduğu her an skoru değiştirebilecek üç Brezilyalı ön alan oyuncusuna sahip değiliz ama bizde de Skibbe hocamızın çok önem verdiği takım oyunu var. Japonya’da en fazla altyapı oyuncusu oynatan takım biziz. 18 kişilik kadromuzun dokuzu altyapımızdan yetişti ve bu konuda Japonya’da tekiz.
Kawasaki Frontale maçından sonra Bafetimbi Gomis ile konuştuk ve ligin en iyi futbol oynayan takımlarından biri olduğumuzu söyledi. Bunları diğer takımların hocaları da söylüyor ve bizi mutlu ediyor. Ama biz de rakiplerimize saygı gösteriyoruz bize göre de yedi oyuncularını kaybetmelerine rağmen Albirex Niigata inanılmaz bir futbol oynuyor ve bizi her maç çok zorluyorlar.
Topa sahip olma takımlarını izlemekten her zaman büyük keyif alıyorum ve bu yüzden geçtiğimiz birkaç yılda Toru Oniki yönetimindeki Kawaaski Frontale’yi, son iki yıldır da fırsat buldukça Rikizo Matshuhashi yönetimindeki Albirex Niigata’yı fırsat buldukça takip etmeye çalıştım. Her iki takımın da zaman zaman seyir zevki çok yüksek maçlar izlettiğini söyleyebilirim.
Kawasaki son altı yılda yanlış bilmiyorsam dört şampiyonluk elde etti. Seviye açısından çok üst düzeye çıktıkları bir dönem oldu ama çok futbolcu kaybettiler ve hocaları topa sahip olmayı dediğiniz gibi çok önemsiyor.
Şu anda ligde işler onlar için pek iyi gitmiyor ama ligin sonuna doğru kalite kendini gösterecek ve yeniden tırmanışa geçecekler. Bunu Urawa Red için de söyleyebilirim.
Getty
Bu yaz Tolgay Arslan transferini gerçekleştirdiniz ve son maçınızda galibiyeti getiren iki golü atmayı başardı. Tolgay Türkiye’de oynadığı dönemde daha çok 6-8 numara rolünde oynarken Avustralya’da biraz daha önde konumlanıp 10 numara gibi oynamaya başlamıştı. Milli takım tercihi nedeniyle hiç A Milli Takım’da oynayamaması nedeniyle hak ettiği değeri görememiş bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Onun hakkında ne düşünüyorsunuz? Hiroshima’dan ayrıldığında kulüpte iz bırakan bir oyuncu olmayı başarabilecek mi?
Bizim sorunumuz golcümüzü Blackburn’e, orta sahamızı ise Salzburg’a göndermek oldu. Gidenlerin yerini doldurmak kolay değil. Şansımıza yıllardır tanıdığım ve sevdiğim Tolgay Arslan’ı kadromuza dahil edebildik ve ondan katkı almaya çalışacağız. Bir önceki maçımızda oyuna sonradan girdi ve galibiyeti getiren iki golü de atan isim oldu.
Tolgay Udinese’de üç senede yanlış bilmiyorsam 92 maça çıktı. Oradan başka liglere ya da Türkiye’de büyük takımlara dönebilirdi ama farklı şeyler görmek istedi. Hayatına farklı şeyler katmak istedi. Bence Tolgay’ın vizyonu harika. Kendini çok iyi geliştirmiş ve spor yönetimi adına önemli eğitimler alarak kendisini futbol sonrasındaki kariyerine hazırlıyor.
Bu anlamda Japona’nın ona çok şey katacağına inanıyorum. Biz Tolgay’ı aslında 6-8 numara pozisyonlarında kullanmak istiyoruz ama forvetimizi de kaybettikten sonra Tolgay’ı kalitesinden ötürü rakip kaleye daha yakın oynatmaya çalışıyoruz. Ama Tolgay 6’da da 8’de de oynasa bize büyük katkı yapacağına eminim. Şu an Türkiye Milli Takımı’na baktığımızda Tolgay muadilinde bir oyuncu bulmak kolay değil.
Topla çok sakin ve her zaman bir çözümü var. Hem iki ceza saha arasındaki temposu hem de kilit pas atma yeteneğiyle çok önemli bir oyuncu ve ona sahip olduğumuz için çok şanslıyız.
Getty
Michael Skibbe henüz 33 yaşında Dortmund’un başına geçmişti ve henüz 59 yaşında olmasına rağmen en üst düzey takımlarda 26 yıldır birinci adam olarak görev yapıyor. Çok genç yaşta çok büyük bir sorumluluğun altına girmesiyle aslında biraz Julian Nagelsmann’dan önceki Julian Nagelsmann diyebiliriz diye düşünüyorum. Siz hocayla Hiroshima’nın yanı sıra Eskişehirspor’da da birlikte çalışmıştınız. Galatasaray’da görev yaptığı dönemde oyunculara Türkiye’de çalışan bir teknik direktör için fazla yumuşak davranmasıyla eleştirilmişti. Skibbe kişilik olarak nasıl bir insan? Yollarınızın nasıl kesiştiğini anlatabilir misiniz?
Hoca çok genç yaşta üç diz ameliyatının ardından 21 yaşında futbol hayatını noktalamıştı. O dönem Schalke’de oynuyordu ve genç takımlarda kaptanlık yapıyordu. Schalke’nin o dönemki futbol direktörü hocaya altyapı hocalığı teklif ettiğinde henüz 21 yaşındaydı ama U17 takımının başına geçmişti. Orada başlayan hikayesi sonrasında Dortmund altyapısında devam etti ve 1998’de Dortmund’un başına geçti. 38 yıldır antrenörlük yapıyor inanılmaz bir tecrübeye sahip. Dortmund’un başına geçtiğinde eski takım arkadaşlarının antrenörlüğünü yapıyordu bu o zamanlar için çok zordu.
Skibbe şu ana kadar çok üst düzey takımlarda çalıştı ama hiç menajerle çalışmadı ve her zaman tavsiyeler aracılığıyla iş buldu. Buna rağmen üç aydan daha uzun süre işsiz kaldığı hiç olmadı. Ben şu ana kadar dört teknik direktörle birlikte çalıştım ve en fazla şey öğrendiğim kişiler Yılmaz Vural hoca ve Skibbe hoca oldu.
Bence bir teknik direktörün en önemli görevi insan yönetimi. Bence insan yönetimi taktik bilgisinden daha önemli. Burada insan yönetiminden kastım sadece futbolcular değil. Teknik ekip ve tesislerdeki çalışanları da düşününce neredeyse 80 kişiden bahsediyoruz ve Skibbe hoca bunu inanılmaz iyi yapıyor.
Hocanın kriz anlarında nasıl sakin kaldığını gördüm ve öğrendim. Geçenlerde uluslararası bir antrenörlük konferansına katıldım ve orada Jürgen Klopp da oyuncuların mental durumunun taktiklerden daha önemli olduğunu söyledi. Profesyonel oyuncuları Playstation oynar gibi, ‘Oraya koşma buraya koş, top ayağına gelince şöyle yap’ diye yönlendirdiğinizde oyuncuların elinden farkında olmadan çok şey alıyorsunuz.
Skibbe, ‘Elimizdeki oyuncular profesyonel ve belirli bir kaliteye sahip. Bizim yapmamız gereken onların güçlü yanlarını ortaya çıkartmak’ diyerek bakıyor. Bir oyuncuya sol ayağını iyileştirmesi gerektiğini söylediğinizde oraya odaklanırken sağ ayağının iyi yapabildiği şeyleri unutuyor. Skibbe hocanın yaklaşımı bu ve bence doğru yol da bu.
Bu arada hoca için disiplin de oldukça önemli. Sonuçta bir Alman’dan bahsediyoruz ama istediklerini her zaman seviyesini ve saygısını bozmadan, ego ve kibir olmadan ortaya koyar. Bence büyük başarı da budur.
2020-2021 sezonunda Hannover’da Kenan Koçak’ın yardımcılığını yapıyordunuz. O sezon Bundesliga 2’de görev yapan teknik direktörlerden Ole Werner, Frank Schmidt, Stefan Baumgart gibi isimler şu anda Bundesliga’da görev yapıyor. Sezonu şampiyonlukla tamamlayan Thomas Reis de Türkiye’de Samsunspor’un başına geçti. Keza Kenan hoca da Stefan Kuntz döneminde A Milli Takım’ın ikinci adamı olmuştu. Henüz 41 yaşındasınız ama Skibbe, Yılmaz Vural, Erol Bulut, Kenan Koçak gibi isimlerin yanında büyük bir deneyim kazandınız. Yardımcı antrenörlük sonrasında teknik direktörlük yapmaya sıcak bakıyor musunuz? Kariyer planlamanız ne yönde ilerleyecek?
Kenan hoca büyük bir teknik direktörlük yeteneğine sahip. Yaşına rağmen çok iyi taktiksel derinliğe sahip bir hoca ve rahatlıkla Bundesliga seviyesinde bir teknik direktörlük yapabilir. Hocanın tecrübeleri belki çok uzun yıllara dayanmıyor ama oyun planı dediğimiz şeyi sahaya çok iyi yansıtıyor. Hannover’da ilk yılında çok başarılıydı ama ikinci yılında ayrılan oyuncuların yerini yeterince iyi dolduramadık.
Bence Hannover’da kalabilirdik ama yönetim Kenan hoca ile yolları ayırarak hata yaptı. Kenan hocanın kısa bir süre içerisinde Almanya’da yeniden çok başarılı olacağına eminim. Bana gelecek olursak, şu an dünyada bir genç hoca trendi olduğunu görüyoruz. Genç hocalara tabii ki önem gösterilsin ama ben genç hocaların hiç altyapı hocalığı ya da yardımcılık yapmadan direkt A takım teknik direktörlüğü yapmasını tehlikeli buluyorum. Bunu Türkiye’de çok sık görüyoruz.
Bayer Leverkusen’de Xabi Alonso’ya bakın. Önce Real Sociedad’da altyapı çalıştırdı. Fernando Torres bildiğim kadarıyla şu an Atletico Madrid B Takımı’nı çalıştırıyordu. Keza Raul de Real Madrid’in alt liglerden ikinci takımı Castilla’nın başında. Bu isimler teknik direktörlüğü hak etmiyor mu? Tabii ki hak ediyorlar ama önce almaları gereken bir yol var. Teknik direktörlük bana göre tamamen tecrübeye dayalı bir iş. Bunun için belirli şeyler yaşamalısınız. En üst seviyeyi görmek için önce en alt seviyeyi de deneyimlemiş olmanız gerekiyor. Ben bu işe başlarken önce teknik direktörlüğü öğrenmek istedim ve şansıma dört tane çok iyi teknik direktöre çalıştım.
Bu sezon bittiğinde 300 profesyonel maça çıkmış olacağım ve her maç benim için başka bir tecrübeydi. Tabii işin bir de pro lisans boyutu var. Beş yıldan bei başvursam da kendi ülkemden hala olumlu bir geri dönüş alamadım. İnşallah 300 maç sonunda gereken puana ulaşmışımdır. Şu an profesyonel futbol oynadığı için hemen pro lisans alabilen biri benim yaşadığım kariyerin yüzde kaçını yaşamış olabilir?
UEFA C, B ve A lisanslarımı Almanya’da aldım. Onlar beni buna layık gördü ama kendi ülkem görmüyor. Japonya’da görev yaptığım her maçta Türk bayrakları açılıyor ve burada ülkemi temsil ediyorum. Sayın elçimiz Korkut bey Tokyo’da oynadığımız hemen her maça geliyor ve sağ olsun desteğini her zaman hissettiriyor. Burada Türk futbolu için elimden geleni yapsam da Türk futbolu maalesef bana aynı desteği göstermiyor. Türk antrenörler olarak yurt dışında büyük zorluklarla karşılaşabiliyoruz. Kenan Koçak, Tayfun Korkut, Fatih Terim… İnsanlar bu insanların başardıklarını kolay sansa da gerçekten hiç kolay değil.
Türk teknik direktörlerin yurt dışına fazla açılmaması hakkında ne düşünüyorsunuz? Kenan Koçak, Tayfun Korkut, Nuri Şahin, Erol Bulut gibi isimlerin tamamı Almanya’da yetişmiş hocalar.
Büyük oranda lisanla alakalı olduğunu düşünüyorum. İngilizce çok zor bir dil değil ve öğrenilmesi gerekiyor. Buraya geleli 2,5 sene oldu ve şu an Japonya öğrenmeye çalışıyorum. Tolgay İtalyanca’yı mükemmel konuşuyor ve kısa süre içinde Japonca kursuna başlayacak. Biraz kendimizi zorlamamız gerekiyor.
Biraz da futbol anlayışınıza değinelim istiyorum. Sahada ne tarz bir futbol görmeyi seviyorsunuz?
Benim sahada görmek istediğim oyun her zaman önde baskıyı gerektiriyor. Geriye yaslanmayı ya da orta sahada beklemeyi hiç sevmem. Topu rakip kaleye ne kadar yakın kazanırsak rakip kaleye o kadar yakınız.
Geriden oyun kurmak tabii ki önemli ama artık bazı takımların bunu çok abarttığını düşünüyorum. Her zaman hızlı oyundan yanayım. En fazla 2-3 dokunuşla oynamalıyız. Dan dun sürekli öne oynanan oyundan hoşlanmıyorum.
Sakin ve topa sahip olarak, daha çok rakibin arkasına atılan toplarla rakip yarı alana yerleşmeliyiz. Göze hoş gelen bir futbol izletmek istiyorum.
Bu doğrultuda bir de şunu sormak istiyorum; biliyorsunuz Bayern Münih Vincent Kompany ile anlaşmaya vardı. Belçikalı hoca henüz 38 yaşında. Farioli 35 yaşında Ajax’ın teknik direktörü oldu. Brighton’ın başında 31 yaşındaki Fabian Hürzeler bulunuyor. Keza Nuri Şahin de 35 yaşında Dortmund’un başında görev yapacak. Avrupa’da son dönemde genç teknik direktörlerin çok daha revaçta olduğunu görüyoruz. Buna karşılık Rafael Benitez, Maurizio Sarri ya da Lucien Favre gibi çok daha deneyimli ve kariyerli teknik direktörler ise boşta. Teknik direktör tercihleri konusundaki bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an bir genç hoca trendi olduğu ortada. Bazı hocalar oyuncularını Playstation oynar gibi yönlendirmek istiyor ve ben onları bilgisayar hocası olarak nitelendiriyorum. Bazı hocalar bazı takımlarda bunu başarıyor ama bu her takımda tekrarlanabilecek bir durum değil çünkü doğrudan oyuncu grubuyla alakalı.
Günün sonunda yine tecrübenin ön plana çıkacağını düşünüyorum. Bayern Münih’in Kompany tercihi oldukça ilginç çünkü henüz o seviye için ciddi bir başarısı yoktu. Eğer daha önce istedikleri Ralf Rangnick’i alabilselerdi şapkamı çıkartırdım çünkü Rangnick benim için Ancelotti, Klopp ve Guardiola ile beraber en iyi beş teknik direktörden biri. Mesela Nagelsmann’ı ele alalım. Kendisini Hoffenheim, Leipzig’de ispatladı ama Avrupa Şampiyonası’nda bana göre yanlış bir tercih yüzünden takımının elenmesine neden oldu. Beş sene sonra aynı hatayı yapar mı? Bence yapmaz ama bu noktada da tecrübeye geliyoruz.
Antrenmanlar, maçlar ve kamplar derken son derece yoğun olduğunuzu tahmin edebiliyorum ama diğer takımları izleyebilecek zamanınız oluyor mu? Maçları kaçırmamaya çalıştığınız ya da takip etmekten keyif aldığınız takımlar ya da teknik direktörler var mı?
Japonya’da saat farkından dolayı maçları canlı izlemek kolay değil. Türkiye’nin Avrupa Şampiyonası’ndaki tüm maçlarını heyecanla izledim ve Japon komşularım da haklarını helal etsin çünkü her golde bağırdım. Ligleri tabii ki yakından takip ediyoruz.
Bundesliga 1 ve 2, Türkiye Süper Lig ve 1. Lig ve diğer tüm ligleri takip ediyoruz. Antrenmanlardan sonra hocayla birlikte özetleri izliyoruz. Hoca Galatasaray’ı hala yakından takip ediyor ve şampiyonluklarına da çok sevindi.
Son olarak bunu sorabileceğim sanırım en yetkin kişi sizsiniz bu yüzden bu fırsatı kaçırmak istemiyorum, size röportaj isteğimizi belirttiğim mesajı attıktan sonra Kaptan Tsubasa animesini yeniden izlemeye başladım ve ilk günkü kadar heyecan duyduğumu söyleyebilirim. Bu animeyi çocukken izliyor muydunuz? Japonya’da ya da takımınızdaki oyuncular üzerinde hala bir etkiye sahip mi?
Kaptan Tsubasa’nın yazarı Hiroshimalı ve bizi her sene ziyarete gelir. Bu sene stat açılışımıza da geldi. Tsubasa Japonya genelinde çok meşhurdur ve sevilir. Ben de küçükken onunla büyüdüm ve bir anda burada olmak insana gerçekten harika hissettiriyor.
Yaşadığım duyguları anlatmam zor çünkü burada gerçekten başka bir dünyadayız ve hayatımda verdiğim en doğru kararlardan biri. Ailemden ve sevdiklerimden çok uzak olsam da burada yaşadığım 3-4 yıllık tecrübenin futbol hayatıma büyük bir katkı sağlayacağına eminim.